Merkezi Katar'da bulunan El Cezire televizyonu, Kahire'deki bürosunun tahrip edildiğini ve yakıldığını bildirdi. Mısır yetkililerince hafta başında ülkedeki faaliyetlerinin durdurulması talimatı verilen kanal, Kahire bürosuna yapılan saldırıdan ülkedeki isyanı takip etmesini önlemeye çalışan hükümet ile taraftarlarını suçluyor.
El Cezire'den yapılan açıklamada, "Kahire'deki büronun haydut çeteleri tarafından basıldığı, büronun içindeki cihazlarla birlikte yakıldığı" bildirildi. Açıklamada, "Bunun Mısır rejimi veya yandaşlarının El Cezire'nin ülkedeki olayları izlemesini engelleme konusundaki en son girişimleri olduğu görülüyor" denildi.
Kanal, Kahire büro şefi Abdülfettah Fayed'in bir başka gazeteciyle birlikte gözaltına alındığını da bildirdi. Yetkililerce faaliyetleri resmi olarak durdurulsa da El Cezire televizyonu çeşitli kanallardan aldığı haberler ve yardımlarla Mısır'dan haber geçmeye devam ediyor
gündem
Gündemden önemli başlıklar sadece bu sitede.
5 Şubat 2011 Cumartesi
Hıncal Uluç'a 'Su Testisi' Tepkisi!
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un 'Bu Nasıl Mahalle Baskısıdır? başlıklı dünkü köşe yazısında Defne Joy Foster'ın ölümüyle ilgili yazdıkları büyük tepki topladı ve birçok isim Uluç'u sert bir dille eleştirdi.
Bugün de gazetelerin çoğunda Hıncal Uluç'a sert tepki gösteren yazılar vardı. İşte onlardan bazıları:
Bir provokatörün köşe yazarı olarak portresi...
İsmet Berkan, Hürriyet
BİLEN biliyor, kişilikler üzerinden polemikler yapmayı, fikirlerime değil de kişiliğime saldıranlara cevap vermeyi seven birisi değilim, gazete köşelerinin böyle kullanılması da hoşuma gitmez zaten.
Bugün, çok uzun zamandan beri kafamda evirip çevirdiğim bir şeyi, Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, benim meslek ağabeyim ‘Hıncal Abi’ üzerinden yazacağım.
Çünkü Hıncal Abi epey bir süreden beri sadece ‘Hıncal Abi’ değil, öyle olsa söyleyeceklerimi açar telefon ona söylerim zaten. ‘Hıncal Abi’ epey bir süreden beri bir kuruma dönüştü. Türk basınında sağda solda küçük Hıncal Abiler var; hiçbiri aslının yerini tutmasa, onun kadar yaptığını başarılı yapamasa da, en entel kılıklı fikir gazetemizden çok satanlara kadar her gazetede en az bir tane ‘Hıncal Abi’ kılıklı yazar var maalesef.
Bu tarz yazmanın bazı özellikleri var, hepsini sıralamayacağım ama bazılarını yazayım burada:
- Tersten çak; herkesin aklına geleni değil insanların aklına gelse bile söylemediğini yaz.
- Kişilerle uğraş; ama bunu sanki genel bir durumu o kişi yansıtıyormuş gibi yap.
- Okurunu o konuyu senden daha iyi kimsenin bilmediğine, dünyayı kimsenin senden daha iyi takip etmediğine inandır.
- Gündelik hayatını sanki herkesi ilgilendiren bir şeymiş gibi yaşa ve yaz.
- Herhangi bir konu senin üstüne vazife midir, değil midir diye düşünme, ‘ekmek’ gördüğün her konuya gir.
- Ne yaparsan yap ama kendinden söz ettirmeyi başar.
Her gazetede en az bir Hıncal Uluç olmasına rağmen bu taklitlerin hiçbirinin Hıncal Uluç’un yarısı kadar olamamasının bir temel sebebi var. Az önce bu yazı tarzının bazı kurallarını yazdım, son iki kural var, onları şimdiye sakladım:
- Senden övgüyle değil sövgüyle söz edilmesini tercih et.
- Sevilen değil korkulan biri ol.
Evet, bu son iki kuralı uygulamayı çoğu taklitçi göze alamaz. Her şeye rağmen yaptıklarının bir bedeli olmasın isterler, nefret edilmekten hoşlanmaz, sevilmek isterler.
Oysa Hıncal Uluç bunu beklemez. Etrafında çok dar bir insan grubu vardır onun, o dar gruptaki isimler bile zaman zaman koparlar, yerlerine bazen yenileri gelir bazen gelmez.
Hıncal Uluç dendiğinde çoğu insanın aklına sevimli bir insan gelmez, aksine hafif bir tedirginlik, adı konmayan bir korku, kızgınlık hatta nefret gibi kuvvetli duygular gelir.
Oldukça uzun zamandan beri tanıyorum Hıncal Abiyi, hayatta en çok yarattığı bu korku, hatta nefretten tatmin duygusu aldığı hissine kapıldığım çok oldu.
Dünkü Defne Joy Foster yazısıyla bir kez daha Türkiye’nin en nefret edilen kişisi ünvanını kazandı Hıncal Abi.
Ama unutmayın, Hıncal Abi esasen bununla besleniyor. Hakkında konuşuluyor, hem de çok ağır kelimelerle konuşuluyor; o ise bundan ötürü mutsuz değil, hatta eminim keyif alıyor.
Bugün benim bu yazımla birlikte kim bilir kaç yazı yazılacak Hıncal Abiyi eleştiren Türk basınında. İşte bu yazılar ona gençlik aşısı gibi gelecek, bu sabah hakkında yazılan aleyhte yazıları okumak için gazetelere daha bir iştahla saldıracak Hıncal Abi, bazılarını okurken gevrek gevrek gülecek, etrafında birileri varsa bazı yazılara sinirlenmiş gibi yapacak.
Bu konuda iddiaya girmem ama Hıncal Abi kendisi hakkında yazanlara da uzun süre cevap vermeyecek; onları görmezden gelecek, ‘Siz bana vız gelir tırıs gidersiniz’ diyecek.
Esasında hepimizin böyle yapması lazım; o ne yazarsa yazsın, onun gibiler ne yazarsa yazsın görmezden gelmeli, onun oyununa gelmemeliyiz.
Ama provokatörlük, kışkırtıcılık öyle bir hastalık ki, ilgi çekmek için, küfür yemek için, gündemde kalmak için o ve onun gibilerin başvurmayacağı yol, çiğnemeyeceği kırmızı çizgi, kırıp dökmeyeceği insan, görmezden gelmeyeceği herhangi bir insani değer yok.
İşi, her seferinde eli yükseltmek, ‘yok artık bu da söylenmez’ deneni söylemek.
Öyle bir noktaya getiriyor ki, mecbur kalıyorsunuz, ona cevap veriyorsunuz.
Böyle durumlarda onun da cevabı hazır: ‘Benimle polemik yaparak prim yapmaya çalışan adam’ diyor, adınızı anmadan.
Böyle yapmanın bir geçinme, ekmek parası kazanma, hatta zenginleşme yolu olması beni fena yapıyor.
Hazreti İsa o lafı boşuna söylemedi...
HIRİSTİYANLARIN kutsal kitabı İncil’in meşhur öykülerindendir. Maria Magdelena taşlanacaktır. Hazreti İsa, ‘İlk taşı içinizde en günahsız olan atsın’ der.
Kimsenin ahlakını yargılamak bize kalmadı. Neyin iyi ahlak neyin kötü ahlak olduğunun ölçüsünü de biz koymuyoruz.
Maalesef kaç gündür Türk basınında gencecik yaşında ölüp giden bir sevimli insan için neler denmiyor neler...
Bugün siz ahlak bekçiliğine soyunursanız yarın başkaları da sizin ahlakınızı sorgulamaya kalkar.
İçinizde en günahsız kimse o atsın ilk taşı.
Zift gibi katılaşmış vicdanlar
Mehveş Evin, Milliyet
Büyüklerimizden öğrendiğimiz buydu: Ölenin ardından konuşulmaz. Hayır efendim, “kör ölür badem gözlü olur”u savunmuyorum. Cenazesi daha o gün toprağa verilmiş bir insanın arkasından saydırmanın, ahlakına, namusuna dil uzatmanın, çoluğunu çocuğunu malzeme etmenin insanlığa sığmadığını söylüyorum... Susmanın erdeminden bahsediyorum!
Gayet net ve anlaşılır bir sosyal kural, öyle değil mi? Belli ki değil. Bazılarının dedikodu yapmak, kara çalmak veya ahlak bekçiliğine soyunmak için cenazenin kırkının çıkmasını bekleyecek kadar bile sabırları yokmuş. Defne Joy Foster’ın ani ve üzücü ölümünün üzerine olanlara bakın... Acılı bir aile, yetim bir bebek , üzüntüden kahrolan arkadaşlar.... Bunların hiçbiri, öleni hiç tanımadığı halde “Ne işin vardı bakayım oralarda?” demekten alıkoyamamış iki kalemşoru...
Sizin de testiniz kırılır
Evet... Yeni Akit’ten Serdar Arseven’le Sabah’tan Hıncal Uluç’u aynı noktada buluşturan, genç bir kadının bedeni üzerinden yaptıkları akıl almaz ahlakçılık. Kullandıkları kelimeler bile aynı: Su testisi su yolunda kırılır! Yahu gencecik bir kadın ölmüş! Biraz saygı! Biraz izan! Biraz utanma!
İnsan önce kızıyor, sonra üzülüyor, en nihayetinde ümitsizliğe kapılıyor: İçleri nefretle zift gibi katılaşmış, ahlak zabıtası erkekler dünyasında yaşamak ne zor! Uluç’un başlığı pek ilginç: “Bu nasıl bir mahalle baskısıdır” diyor. Kavram karışıklığına bakın. Defne Joy’u bir azize mertebesine sokan haberlerden sıkılmış... Ortada açık seçik ihanet varmış... Bu yüzden ölse bile o insana saygı duyamazmış!
Bak sen... Bu mantığa göre Uluç, “töre” bahanesiyle işlenen cinayetlerin de savunucusu olursa şaşırmayalım! Evli barklı, HEM DE anne olan kadınların hangi saatte nerede olacağından mesul Zabit Bey olarak, kimin saygıyla anılmayı hak ettiğini, kimin paçavra gibi gömülmesi gerektiğine o karar versin, öyle mi?
Hem ölenin üzerine toprağın atıldığı, herkesin hakkını helal ettiği gün namus bekçiliğine soyunacak... Hem de etrafa çemkirecek “Ne biçim mahalle baskısı bu? Vurun kahpeye!” diye bağıracak!
Fanatik dinciden beter
İşin en acıklı tarafı ne, biliyor musunuz? “Modern ve aydın” iddiasında olan bir yazarın fanatik bir dinciden bile daha beter namus bekçiliğine soyunması... Serdar Arseven, Defne Joy’un ölümünü “çarpık yaşayan, aksırıp tıksırana kadar içen çağdaş laikler”e bağlamaya kalkışacak kadar iç görü ve analiz yeteneğinden yoksun bir İslamcı. Peki ya “Hıncal abiii”ye ne demeli? Kendini, ölen kadının kocası yerine koyup acısı üzerine dans etmeler? Küçücük bir bebeğin annesiyle ilgili anısına ipotek koymalar? Haberci kuşları kanalıyla “bekâr erkeğin” ağzından laf almalar? “Bir gecelik ilişki” yaşandığına karar kılıp vaaz vermeler? Ne münasebet? Bütün bunlar, ülkemizdeki kadın düşmanlığının ve cinsiyet ayrımcılığının tezahürü. Eğer Defne bir erkek olsaydı, kim “O saatte bekâr birinin evinde ne işin vardı?” deme cüretini gösterirdi? Babalığını, evliliğini, yaşam tarzını sorgulayan olur muydu?
(Çocuklu) bir kadının televizyonda dans etmesi bile “aşırı” bulunuyor bu ülkede. Bir de böyle bakın.
Ahkam kesmeye hakkımız yok
Banu Güven, Gazeteci
Kimse bir hayat ve bir ölüm hakkında böyle konuşmasın. Basının sıra dışı bir şekilde, böyle bir acı olayın ardından bir istisna dışında ilk kez belki bu kadar örnek olacak şekilde serinkanlı, insani davrandığını düşünürken, böyle bir yorumla karşılaşmak sarsıcı. Çünkü insanların ne yaşadığını, bizim dışımızda başkalarının ne yaşadığını hiçbir zaman bilemeyiz, neden yaşadığını da bilemeyiz. Hem gidene hem de kalana saygıda kusur etmemek lazım. Kimsenin de başkalarının hayatında arka planını bilmediği durumlarla ilgili ahkam kesme hakkı olamaz, hele böyle bir acı kaybın ardından. (Radikal)
Ahlak bekçiliği kimseye düşmez
Derya Alabora, Oyuncu
Ölünün arkasından ahkam kesilmesi, ahlak bekçiliği yapılması kimsenin hatta Hıncal Uluç’un üzerine hiç düşmez. Ahlakı bacak arasında zanneden zihniyetin ne söylediği hiç umrumda değil, bence zaten ahlak bu değil. Hıncal Uluç kim oluyor da ilgisinin bile olmadığı bir insanın arkasından söz söyleme hakkı buluyor. 32 yaşında, 18 aylık çocuk annesi bir kadının arkasından bu şekilde konuşulması gerçekten çok çirkin. (Radikal)
Ona ne, bize ne!
Lale Mansur (Oyuncu)
Ölüm bir kere sözün durduğu yer. Çok ayıp biri için bu şekilde konuşmak. Korkunç geldi bu bana. Dehşet içinde kaldım. Hayatının bu kadar baharında birinin böyle ölmesi hiç tanımasa bile insanı üzüyor. “Su testisi su yolunda kırılır” nasıl denir? Kendisini kızın annesinin yerine koyup bakmayı denese…Öyle bir şey olmuşsa bile ona ne, bize ne? Bu bilgi bize ne kattı şimdi? (Radikal)
Anneyle çocuğu arasındaki ilişkiye kimse karışamaz
Evrim Sümer, Radikal Hayat
Bir anne, ister kocasını aldatsın, ister genelevde çalışsın, isterse terörist olsun, hepsinden önce annedir. Annenin çocuğuna olan sevgisi, ilgisi hiçbir parametreden, hayat şartından, tercihten etkilenmez. Ayrıca iki kişi arasındaki ilişkiye kimse müdahil olamaz, yorum yapamaz.
Her ilişkinin kendi doğası, kuralları, bazen de konuşulmamış anlaşmaları vardır. Hıncal Uluç evlilik ve aile danışmanlığına mı soyundu şimdi de? Defne Joy’un kocası konuşmazken ona da susmak yakışırdı
Hıncallaşmak
Serdar Akinan, Akşam
Hıncal Uluç'un Defne Joy için yazdıkları gerçekten kabul edilecek gibi değil. Çok bilmiş tavırlarlarıyla Türk medyasında bir köşe tutmuş bu zatın hemen her konuda nicedir kestiği ipe sapa gelmez ahkamlar bir yana bu yazısı zihniyetine dair bir fikir verdi. Defne Joy 18 aylık bir çocuğa sahipmiş ve bekar bir erkekle one night stand yapamazmış... Sana ne? Bir insanın 'tonla alkol alması' seni neden ilgilendiriyor? Çok içer, fuhuş yapar, katildir, kumar oynar, uyuşturucu kullanır, hırsızlık yapar... Günah işlemektedir, yasaya karşı gelmektedir, içinde yaşadığı toplumun değerlerine ters düşmektedir, ahlaksızlık yapmaktadır... Ahlak dersi vermek ne zamandır 20 yaşında kızlarla düşüp kalkan bunu da kamuyla paylaşan 70 yaşındaki bir adamın işi oldu? Çocuğu büyüdüğünde annesinin nasıl bir insan olduğu, nasıl hayatını kaybettiği sorusuna kimin nasıl bir yanıt vereceği senin ve toplumun meselesi değildir... Ailesinin, kocasının bileceği 'özel' bir detaydır. Sevgili kuzeninin yaptığını 'keratalık' kategorisine alıp, maço bir dille, ölmüş bir anneye 'su testisi' diyerek fahişe imasında bulunman affedilecek bir ifade değildir.
Andropoz sonrası bir psikolojik sorunun olabilir ama orada dur artık... Karısının cenazesini daha toprağa vermemiş bir adama kalkıp evlilik koçu gibi nasihatlerde bulunmak gerçekten haddin olamaz. Bu ülkede her anlamda mahalle baskısı artarken, böylesi zehirli bir anlayışla ve zalim bir üslupla bir kadının ölüm biçimi üzerinden yeni bir mahalle baskısını inşa etme çaban ise akıl alacak gibi değildir.
Zalim ruhlu bir adamın 70'inden sonra düzelmesi elbette beklenemez, sadece daha da yalnızlaşır... Bu utanç vesikasını, köşemi adıyla ve yazdıklarıyla kirletemeyeceğim bir kimseyle aynı üslupla kaleme almış olman ayrıca manidardır... Son olarak sadece Hıncallaşabilenlerin değil, açıkça ifade etmese de bu zihniyetle aynı frekansta olanların şunu görmesi gerek: Defne Joy Foster herkesi üzen ani ölümüyle bize bir ders verdi... İnsan fanidir ve hata yapar... Şayet bir günah veya suç varsa cezayı kamu vicdanı üzerinde modern engizisyonlar kuran ikiyüzlü ve zalim ahlak bekçileri veremez. Vermeye kalkanlara hadleri böyle bildirilir... Türkiye tek tip olamaz. Olmayacak...
Bugün de gazetelerin çoğunda Hıncal Uluç'a sert tepki gösteren yazılar vardı. İşte onlardan bazıları:
Bir provokatörün köşe yazarı olarak portresi...
İsmet Berkan, Hürriyet
BİLEN biliyor, kişilikler üzerinden polemikler yapmayı, fikirlerime değil de kişiliğime saldıranlara cevap vermeyi seven birisi değilim, gazete köşelerinin böyle kullanılması da hoşuma gitmez zaten.
Bugün, çok uzun zamandan beri kafamda evirip çevirdiğim bir şeyi, Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, benim meslek ağabeyim ‘Hıncal Abi’ üzerinden yazacağım.
Çünkü Hıncal Abi epey bir süreden beri sadece ‘Hıncal Abi’ değil, öyle olsa söyleyeceklerimi açar telefon ona söylerim zaten. ‘Hıncal Abi’ epey bir süreden beri bir kuruma dönüştü. Türk basınında sağda solda küçük Hıncal Abiler var; hiçbiri aslının yerini tutmasa, onun kadar yaptığını başarılı yapamasa da, en entel kılıklı fikir gazetemizden çok satanlara kadar her gazetede en az bir tane ‘Hıncal Abi’ kılıklı yazar var maalesef.
Bu tarz yazmanın bazı özellikleri var, hepsini sıralamayacağım ama bazılarını yazayım burada:
- Tersten çak; herkesin aklına geleni değil insanların aklına gelse bile söylemediğini yaz.
- Kişilerle uğraş; ama bunu sanki genel bir durumu o kişi yansıtıyormuş gibi yap.
- Okurunu o konuyu senden daha iyi kimsenin bilmediğine, dünyayı kimsenin senden daha iyi takip etmediğine inandır.
- Gündelik hayatını sanki herkesi ilgilendiren bir şeymiş gibi yaşa ve yaz.
- Herhangi bir konu senin üstüne vazife midir, değil midir diye düşünme, ‘ekmek’ gördüğün her konuya gir.
- Ne yaparsan yap ama kendinden söz ettirmeyi başar.
Her gazetede en az bir Hıncal Uluç olmasına rağmen bu taklitlerin hiçbirinin Hıncal Uluç’un yarısı kadar olamamasının bir temel sebebi var. Az önce bu yazı tarzının bazı kurallarını yazdım, son iki kural var, onları şimdiye sakladım:
- Senden övgüyle değil sövgüyle söz edilmesini tercih et.
- Sevilen değil korkulan biri ol.
Evet, bu son iki kuralı uygulamayı çoğu taklitçi göze alamaz. Her şeye rağmen yaptıklarının bir bedeli olmasın isterler, nefret edilmekten hoşlanmaz, sevilmek isterler.
Oysa Hıncal Uluç bunu beklemez. Etrafında çok dar bir insan grubu vardır onun, o dar gruptaki isimler bile zaman zaman koparlar, yerlerine bazen yenileri gelir bazen gelmez.
Hıncal Uluç dendiğinde çoğu insanın aklına sevimli bir insan gelmez, aksine hafif bir tedirginlik, adı konmayan bir korku, kızgınlık hatta nefret gibi kuvvetli duygular gelir.
Oldukça uzun zamandan beri tanıyorum Hıncal Abiyi, hayatta en çok yarattığı bu korku, hatta nefretten tatmin duygusu aldığı hissine kapıldığım çok oldu.
Dünkü Defne Joy Foster yazısıyla bir kez daha Türkiye’nin en nefret edilen kişisi ünvanını kazandı Hıncal Abi.
Ama unutmayın, Hıncal Abi esasen bununla besleniyor. Hakkında konuşuluyor, hem de çok ağır kelimelerle konuşuluyor; o ise bundan ötürü mutsuz değil, hatta eminim keyif alıyor.
Bugün benim bu yazımla birlikte kim bilir kaç yazı yazılacak Hıncal Abiyi eleştiren Türk basınında. İşte bu yazılar ona gençlik aşısı gibi gelecek, bu sabah hakkında yazılan aleyhte yazıları okumak için gazetelere daha bir iştahla saldıracak Hıncal Abi, bazılarını okurken gevrek gevrek gülecek, etrafında birileri varsa bazı yazılara sinirlenmiş gibi yapacak.
Bu konuda iddiaya girmem ama Hıncal Abi kendisi hakkında yazanlara da uzun süre cevap vermeyecek; onları görmezden gelecek, ‘Siz bana vız gelir tırıs gidersiniz’ diyecek.
Esasında hepimizin böyle yapması lazım; o ne yazarsa yazsın, onun gibiler ne yazarsa yazsın görmezden gelmeli, onun oyununa gelmemeliyiz.
Ama provokatörlük, kışkırtıcılık öyle bir hastalık ki, ilgi çekmek için, küfür yemek için, gündemde kalmak için o ve onun gibilerin başvurmayacağı yol, çiğnemeyeceği kırmızı çizgi, kırıp dökmeyeceği insan, görmezden gelmeyeceği herhangi bir insani değer yok.
İşi, her seferinde eli yükseltmek, ‘yok artık bu da söylenmez’ deneni söylemek.
Öyle bir noktaya getiriyor ki, mecbur kalıyorsunuz, ona cevap veriyorsunuz.
Böyle durumlarda onun da cevabı hazır: ‘Benimle polemik yaparak prim yapmaya çalışan adam’ diyor, adınızı anmadan.
Böyle yapmanın bir geçinme, ekmek parası kazanma, hatta zenginleşme yolu olması beni fena yapıyor.
Hazreti İsa o lafı boşuna söylemedi...
HIRİSTİYANLARIN kutsal kitabı İncil’in meşhur öykülerindendir. Maria Magdelena taşlanacaktır. Hazreti İsa, ‘İlk taşı içinizde en günahsız olan atsın’ der.
Kimsenin ahlakını yargılamak bize kalmadı. Neyin iyi ahlak neyin kötü ahlak olduğunun ölçüsünü de biz koymuyoruz.
Maalesef kaç gündür Türk basınında gencecik yaşında ölüp giden bir sevimli insan için neler denmiyor neler...
Bugün siz ahlak bekçiliğine soyunursanız yarın başkaları da sizin ahlakınızı sorgulamaya kalkar.
İçinizde en günahsız kimse o atsın ilk taşı.
Zift gibi katılaşmış vicdanlar
Mehveş Evin, Milliyet
Büyüklerimizden öğrendiğimiz buydu: Ölenin ardından konuşulmaz. Hayır efendim, “kör ölür badem gözlü olur”u savunmuyorum. Cenazesi daha o gün toprağa verilmiş bir insanın arkasından saydırmanın, ahlakına, namusuna dil uzatmanın, çoluğunu çocuğunu malzeme etmenin insanlığa sığmadığını söylüyorum... Susmanın erdeminden bahsediyorum!
Gayet net ve anlaşılır bir sosyal kural, öyle değil mi? Belli ki değil. Bazılarının dedikodu yapmak, kara çalmak veya ahlak bekçiliğine soyunmak için cenazenin kırkının çıkmasını bekleyecek kadar bile sabırları yokmuş. Defne Joy Foster’ın ani ve üzücü ölümünün üzerine olanlara bakın... Acılı bir aile, yetim bir bebek , üzüntüden kahrolan arkadaşlar.... Bunların hiçbiri, öleni hiç tanımadığı halde “Ne işin vardı bakayım oralarda?” demekten alıkoyamamış iki kalemşoru...
Sizin de testiniz kırılır
Evet... Yeni Akit’ten Serdar Arseven’le Sabah’tan Hıncal Uluç’u aynı noktada buluşturan, genç bir kadının bedeni üzerinden yaptıkları akıl almaz ahlakçılık. Kullandıkları kelimeler bile aynı: Su testisi su yolunda kırılır! Yahu gencecik bir kadın ölmüş! Biraz saygı! Biraz izan! Biraz utanma!
İnsan önce kızıyor, sonra üzülüyor, en nihayetinde ümitsizliğe kapılıyor: İçleri nefretle zift gibi katılaşmış, ahlak zabıtası erkekler dünyasında yaşamak ne zor! Uluç’un başlığı pek ilginç: “Bu nasıl bir mahalle baskısıdır” diyor. Kavram karışıklığına bakın. Defne Joy’u bir azize mertebesine sokan haberlerden sıkılmış... Ortada açık seçik ihanet varmış... Bu yüzden ölse bile o insana saygı duyamazmış!
Bak sen... Bu mantığa göre Uluç, “töre” bahanesiyle işlenen cinayetlerin de savunucusu olursa şaşırmayalım! Evli barklı, HEM DE anne olan kadınların hangi saatte nerede olacağından mesul Zabit Bey olarak, kimin saygıyla anılmayı hak ettiğini, kimin paçavra gibi gömülmesi gerektiğine o karar versin, öyle mi?
Hem ölenin üzerine toprağın atıldığı, herkesin hakkını helal ettiği gün namus bekçiliğine soyunacak... Hem de etrafa çemkirecek “Ne biçim mahalle baskısı bu? Vurun kahpeye!” diye bağıracak!
Fanatik dinciden beter
İşin en acıklı tarafı ne, biliyor musunuz? “Modern ve aydın” iddiasında olan bir yazarın fanatik bir dinciden bile daha beter namus bekçiliğine soyunması... Serdar Arseven, Defne Joy’un ölümünü “çarpık yaşayan, aksırıp tıksırana kadar içen çağdaş laikler”e bağlamaya kalkışacak kadar iç görü ve analiz yeteneğinden yoksun bir İslamcı. Peki ya “Hıncal abiii”ye ne demeli? Kendini, ölen kadının kocası yerine koyup acısı üzerine dans etmeler? Küçücük bir bebeğin annesiyle ilgili anısına ipotek koymalar? Haberci kuşları kanalıyla “bekâr erkeğin” ağzından laf almalar? “Bir gecelik ilişki” yaşandığına karar kılıp vaaz vermeler? Ne münasebet? Bütün bunlar, ülkemizdeki kadın düşmanlığının ve cinsiyet ayrımcılığının tezahürü. Eğer Defne bir erkek olsaydı, kim “O saatte bekâr birinin evinde ne işin vardı?” deme cüretini gösterirdi? Babalığını, evliliğini, yaşam tarzını sorgulayan olur muydu?
(Çocuklu) bir kadının televizyonda dans etmesi bile “aşırı” bulunuyor bu ülkede. Bir de böyle bakın.
Ahkam kesmeye hakkımız yok
Banu Güven, Gazeteci
Kimse bir hayat ve bir ölüm hakkında böyle konuşmasın. Basının sıra dışı bir şekilde, böyle bir acı olayın ardından bir istisna dışında ilk kez belki bu kadar örnek olacak şekilde serinkanlı, insani davrandığını düşünürken, böyle bir yorumla karşılaşmak sarsıcı. Çünkü insanların ne yaşadığını, bizim dışımızda başkalarının ne yaşadığını hiçbir zaman bilemeyiz, neden yaşadığını da bilemeyiz. Hem gidene hem de kalana saygıda kusur etmemek lazım. Kimsenin de başkalarının hayatında arka planını bilmediği durumlarla ilgili ahkam kesme hakkı olamaz, hele böyle bir acı kaybın ardından. (Radikal)
Ahlak bekçiliği kimseye düşmez
Derya Alabora, Oyuncu
Ölünün arkasından ahkam kesilmesi, ahlak bekçiliği yapılması kimsenin hatta Hıncal Uluç’un üzerine hiç düşmez. Ahlakı bacak arasında zanneden zihniyetin ne söylediği hiç umrumda değil, bence zaten ahlak bu değil. Hıncal Uluç kim oluyor da ilgisinin bile olmadığı bir insanın arkasından söz söyleme hakkı buluyor. 32 yaşında, 18 aylık çocuk annesi bir kadının arkasından bu şekilde konuşulması gerçekten çok çirkin. (Radikal)
Ona ne, bize ne!
Lale Mansur (Oyuncu)
Ölüm bir kere sözün durduğu yer. Çok ayıp biri için bu şekilde konuşmak. Korkunç geldi bu bana. Dehşet içinde kaldım. Hayatının bu kadar baharında birinin böyle ölmesi hiç tanımasa bile insanı üzüyor. “Su testisi su yolunda kırılır” nasıl denir? Kendisini kızın annesinin yerine koyup bakmayı denese…Öyle bir şey olmuşsa bile ona ne, bize ne? Bu bilgi bize ne kattı şimdi? (Radikal)
Anneyle çocuğu arasındaki ilişkiye kimse karışamaz
Evrim Sümer, Radikal Hayat
Bir anne, ister kocasını aldatsın, ister genelevde çalışsın, isterse terörist olsun, hepsinden önce annedir. Annenin çocuğuna olan sevgisi, ilgisi hiçbir parametreden, hayat şartından, tercihten etkilenmez. Ayrıca iki kişi arasındaki ilişkiye kimse müdahil olamaz, yorum yapamaz.
Her ilişkinin kendi doğası, kuralları, bazen de konuşulmamış anlaşmaları vardır. Hıncal Uluç evlilik ve aile danışmanlığına mı soyundu şimdi de? Defne Joy’un kocası konuşmazken ona da susmak yakışırdı
Hıncallaşmak
Serdar Akinan, Akşam
Hıncal Uluç'un Defne Joy için yazdıkları gerçekten kabul edilecek gibi değil. Çok bilmiş tavırlarlarıyla Türk medyasında bir köşe tutmuş bu zatın hemen her konuda nicedir kestiği ipe sapa gelmez ahkamlar bir yana bu yazısı zihniyetine dair bir fikir verdi. Defne Joy 18 aylık bir çocuğa sahipmiş ve bekar bir erkekle one night stand yapamazmış... Sana ne? Bir insanın 'tonla alkol alması' seni neden ilgilendiriyor? Çok içer, fuhuş yapar, katildir, kumar oynar, uyuşturucu kullanır, hırsızlık yapar... Günah işlemektedir, yasaya karşı gelmektedir, içinde yaşadığı toplumun değerlerine ters düşmektedir, ahlaksızlık yapmaktadır... Ahlak dersi vermek ne zamandır 20 yaşında kızlarla düşüp kalkan bunu da kamuyla paylaşan 70 yaşındaki bir adamın işi oldu? Çocuğu büyüdüğünde annesinin nasıl bir insan olduğu, nasıl hayatını kaybettiği sorusuna kimin nasıl bir yanıt vereceği senin ve toplumun meselesi değildir... Ailesinin, kocasının bileceği 'özel' bir detaydır. Sevgili kuzeninin yaptığını 'keratalık' kategorisine alıp, maço bir dille, ölmüş bir anneye 'su testisi' diyerek fahişe imasında bulunman affedilecek bir ifade değildir.
Andropoz sonrası bir psikolojik sorunun olabilir ama orada dur artık... Karısının cenazesini daha toprağa vermemiş bir adama kalkıp evlilik koçu gibi nasihatlerde bulunmak gerçekten haddin olamaz. Bu ülkede her anlamda mahalle baskısı artarken, böylesi zehirli bir anlayışla ve zalim bir üslupla bir kadının ölüm biçimi üzerinden yeni bir mahalle baskısını inşa etme çaban ise akıl alacak gibi değildir.
Zalim ruhlu bir adamın 70'inden sonra düzelmesi elbette beklenemez, sadece daha da yalnızlaşır... Bu utanç vesikasını, köşemi adıyla ve yazdıklarıyla kirletemeyeceğim bir kimseyle aynı üslupla kaleme almış olman ayrıca manidardır... Son olarak sadece Hıncallaşabilenlerin değil, açıkça ifade etmese de bu zihniyetle aynı frekansta olanların şunu görmesi gerek: Defne Joy Foster herkesi üzen ani ölümüyle bize bir ders verdi... İnsan fanidir ve hata yapar... Şayet bir günah veya suç varsa cezayı kamu vicdanı üzerinde modern engizisyonlar kuran ikiyüzlü ve zalim ahlak bekçileri veremez. Vermeye kalkanlara hadleri böyle bildirilir... Türkiye tek tip olamaz. Olmayacak...
Numan Kurtulmuş Bu Sefer Ağır Konuştu
Saadet Partisi’ne Erbakan Hoca ekibi tarafından kayyum atandırılması üzerine yeni oluşum çalışmalarını yürüten Numan Kurtulmuş bu sefer ağır konuştu. Necmettin Erbakan kanadını adeta topa tuttu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, “Partiyi maalesef milletimiz nezdinden beş paralık hale getirenler, kongre salonundan beri bu kötü süreci yönetenlerdir. Kayyum kararıyla ilgili olarak da, bu kararı alanlar “Aman ne büyük bir zafer kazandık” falan zannetmesinler. Ne büyük bir mağlubiyet içerisinde olduklarını zaten çok yakın zamanda millet kendilerine gösterecektir.” dedi.
Kayyyum kararından sonra yeni bir siyasi oluşum için harekete geçen, Saadet Partisi MYK üyeleri, il ve belediye başkanları ile Ankara’da istişare yapan Numan Kurtulmuş, nihai kararı açıklamadan önce STK’larla görüşmek üzere İstanbul’a hareket eden Nunan Kurtulmuş, uçağa binmeden NTV’ye konuştu.
BİR CEMAATİN, GRUBUN PARTİSİ OLAMAZ
“Tam böyle parti düzlüğe çıkmış, kamuoyunda artık alternatif bir parti haline gelmişken, bu kadar planlı bu kadar kötü niyetle karşı karşıya olmamız herkesi rahatsız ediyor, üzüyor. Parti, sadece herhangi bir grubun, bir hizbin, bir cemaatin, bir küçük kliğin partisi olamaz. Öyle olursa milletten karşılığını bulamaz” diyen Numan Kurtulmuş, “Öyle miydi efendim?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Bu hale getirmek isteyenler var. Görüyorsunuz işte. Kongre sonrasındaki süreç bunu bu hale getirmek isteyenleri çok açıkça ortaya koyuyor”
“Tam böyle parti düzlüğe çıkmış, kamuoyunda artık alternatif bir parti haline gelmişken, bu kadar planlı bu kadar kötü niyetle karşı karşıya olmamız herkesi rahatsız ediyor, üzüyor. Parti, sadece herhangi bir grubun, bir hizbin, bir cemaatin, bir küçük kliğin partisi olamaz. Öyle olursa milletten karşılığını bulamaz” diyen Numan Kurtulmuş, “Öyle miydi efendim?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Bu hale getirmek isteyenler var. Görüyorsunuz işte. Kongre sonrasındaki süreç bunu bu hale getirmek isteyenleri çok açıkça ortaya koyuyor”
FATİH ERBAKAN’A: CEVAP VERMEYE DEĞMEZ
Kurtulmuş, Fatih Erbakan’ın “Numan Bey’in tabanda bir karşılığı yoktur” sözleri içinse, “Hiçbir şey demiyorum. Cevap vermem. Çünkü cevap vermeye bile değmeyecek bir sözdür. Ben baştan beri hiçbir arkadaşımızın, hiçbir bizden yaşı büyük olan ağabeyimizin bu süreçlerde söylediği söze cevap vermedim. Herkes ileride pişman olacağı bir sözü söylemekten kendisini alıkoysun.”
Kurtulmuş, Fatih Erbakan’ın “Numan Bey’in tabanda bir karşılığı yoktur” sözleri içinse, “Hiçbir şey demiyorum. Cevap vermem. Çünkü cevap vermeye bile değmeyecek bir sözdür. Ben baştan beri hiçbir arkadaşımızın, hiçbir bizden yaşı büyük olan ağabeyimizin bu süreçlerde söylediği söze cevap vermedim. Herkes ileride pişman olacağı bir sözü söylemekten kendisini alıkoysun.”
MİLLET KENDİLERENE GÖSTERECEK
Bu şekilde olmasını kendilerinin istemediğini kaydeden Saadet Lideri Kurtulmuş, “İftar baskınlarını, kayyum tayinlerini, Önder Sav görüşmelerini, Sabih Kanadoğlu görüşmelerini bunları biz istemedik. Bu partiyi bölmek parçalamak değil, başından itibaren bütünleştirmek, büyütmek çabası içerisinde olduk. Biz baştan beri şunu söyledik; geri adım atmayacağız, kararsızlığımızdan vazgeçmeyeceğiz ama bizim elimizle kimseye zarar gelmeyecek. Bu şekilde hareket etmeye devam ediyoruz. Bu şekilde davranmayanlar çıkacak olan sonuçtan sorumlu olanlardır. Partiyi bu noktaya getirenler, partiyi maalesef milletimiz nezdinden beş paralık hale getirenler, işte kongre salonundan beri bu kötü süreci yönetenlerdir. Kayyum kararıyla ilgili olarak da, bu kararı alanlar “Aman ne büyük bir zafer kazandık” falan zannetmesinler. Ne büyük bir mağlubiyet içerisinde olduklarını zaten çok yakın zamanda millet kendilerine gösterecektir.
Bu şekilde olmasını kendilerinin istemediğini kaydeden Saadet Lideri Kurtulmuş, “İftar baskınlarını, kayyum tayinlerini, Önder Sav görüşmelerini, Sabih Kanadoğlu görüşmelerini bunları biz istemedik. Bu partiyi bölmek parçalamak değil, başından itibaren bütünleştirmek, büyütmek çabası içerisinde olduk. Biz baştan beri şunu söyledik; geri adım atmayacağız, kararsızlığımızdan vazgeçmeyeceğiz ama bizim elimizle kimseye zarar gelmeyecek. Bu şekilde hareket etmeye devam ediyoruz. Bu şekilde davranmayanlar çıkacak olan sonuçtan sorumlu olanlardır. Partiyi bu noktaya getirenler, partiyi maalesef milletimiz nezdinden beş paralık hale getirenler, işte kongre salonundan beri bu kötü süreci yönetenlerdir. Kayyum kararıyla ilgili olarak da, bu kararı alanlar “Aman ne büyük bir zafer kazandık” falan zannetmesinler. Ne büyük bir mağlubiyet içerisinde olduklarını zaten çok yakın zamanda millet kendilerine gösterecektir.
Göstericiler tankların meydandan ayrılmasını engellemeye çalışıyor
Kahire’de Hüsnü Mübarek rejimine karşı isyan hareketinin sembolü Tahrir meydanındaki göstericiler, yeni çatışmalar çıkması endişesiyle tankların meydandan ayrılmasını engellemeye çalışıyorlar.
Basın mensupları, göstericilerin motorları çalışan tankların gitmesine engel olmak için meydana giriş yollarında yere oturduklarını belirterek, ordunun meydanda kalması yönünde sloganlar attıklarını kaydettiler.
Bu esnada, askerler ve göstericiler meydanı temizlerken, göstericiler askerleri, Mübarek yanlılarının olası saldırılarına karşı kendilerini barikat gibi koruyan tahrip olmuş askeri araçları buradan kaldırmamaları için ikna etmeye çalışıyorlar.
Resmi kaynaklara göre, salı ve çarşamba Mübarek yanlıları ve karşıtları arasında meydandaki çatışmalarda 8 kişi ölmüş, 900’den fazla kişi yaralanmıştı.
Binlerce Mübarek karşıtı gösterici dün geceyi çadırlarda geçirirken, meydanda dün gece duyulan silah sesleri kısa süreli paniğe yol açtı.
Bu arada, Mısır Maliye Bakanı Semir Rıdvan, Amerikan CNN televizyonuna yaptığı açıklamada, Mısır güvenlik güçlerinin gazeteci ve göstericilere karşı tüm kötü muamelelerinden ötürü özür diledi.
Pazartesi göreve atanan Rıdvan, "Kötü muamelekurbanı tüm gazetecilere, tüm yabancılara ve tüm Mısırlılara özürlerimi sunmak isterim" dedi.
Öte yandan, Brezilya’nın Sao Paulo kenti veArjantin’in başkenti Buenos Aires’te, Mısır’daki Mübarek karşıtı göstericilere destek gösterileri düzenlendi.
Buenos Aires’teki sol gruplar ve önemli bir Arapnüfusu bulunan Sao Paulo’daki göstericiler, "Yaşasın Arap devrimi" ve "Kahrolsun firavun" diye sloganlar atarak Cumhurbaşkanı Hüsün Mübarek’in istifasını istediler.
-KAHİRE’DEKİ MISIR MÜZESİNE SIKI KORUMA -Kahire’deki dünyaca ünlü Kahire müzesi ve paha biçilmez hazinesi, Mısır silahlı kuvvetlerinin koruması altında bulunuyor.
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek karşıtı gösterilerin merkezi ve sembolü Tahrir meydanındaki müzenin önünde konuşlu bir Abrams tankının yanı sıra, muhabere kıyafetli, ağır kasklı, kurşun geçirmez yelekli ve kalaşnikoflu askerler sürekli nöbet tutarken, bir yanda da itfaiyeciler bekliyor.
Mübarek karşıtı ve yanlısı göstericiler arasındaki kanlı çatışmalarda cephe hattını oluşturan bulvar üzerinde, müzeye girmeyi başaran ve altın arayan kimliği belirsiz kişiler, meşhur müzenin camlarını kırdılar ve 70 kadar tarihi esere zarar verdiler.
Gösterilerin ilk başladığı günlerde, insan zinciri oluşturan halk, yaklaşık 100 bin tarihi eserin sergilendiği müzeye girişleri engellemeye çalışmıştı.
Mısır Eski Eserler Bakanı Zeki Havas, şu anda müzenin çok iyi korunduğu ve herhangi bir zarara uğrayacağı endişesi taşımadıklarını belirterek, aralarında iki Tutanhamun heykelinin de bulunduğu zarar gören tüm tarihi eserlerin onarılabileceğini ve hiçbir tarihi eserin çalınmadığını söyledi.
-CUMHURBAŞKANI MÜBAREK, YENİ KABİNEYLE BİR ARAYA GELDİ-Bu arada resmi Mena ajansının bildirdiğine göre, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, yeni hükümetin bakanlarıyla bir toplantı yapıyor.
İsyan hareketini yumuşatmak için geçen hafta oluşturulan yeni kabineyle Cumhurbaşkanı Mübarek’in ilk buluşmasının ayrıntıları açıklanmadı.
Öte yandan, Mısırlı Nobel barış ödülü muhalif Muhammed El Baradei, Almanya’nın Der Spiegeldergisine verdiği demeçte, "kansız bir geçiş süreci için öncelikle Mısır Genelkurmay Başkanı ile görüşmeyi tercih ettiğini" söyledi.
"Kansız bir geçişi nasıl yapabileceğimi incelemek için öncelikle komutanlarla görüşmeyi tercih ederim" diyen El Baradei, 29 yıldır görevde bulunan Cumhurbaşkanı Mübarek’i kabul edecek bir Arap ülkesinin şüphesiz olacağını, Bahreyn’den konuşulduğunu kaydetti.
MISIR-İSRAİL SINIRI YAKININDA DOĞAL GAZ BORU HATTINDA PATLAMASina yarımadasında, İsrail ile Mısır sınırı yakınındaki bir doğal gaz borusunda meydana gelen patlamanın, Sina’daki Bedevilerin saldırısından kaynaklanmış olabileceği ileri sürüldü.
İsrail radyosu, konuyla ilgili verdiği haberinde, Mısır Gaz şirketi EMG’ye dayanarak, patlamanın İsrail-Mısır doğal gaz boru hattına yakın olmadığını, tam tersine Ürdün’e gaz sağlayan borulara yakın bir yerde meydana geldiğini bildirdi. Radyo, Mısır’dan İsrail’e gaz sevkıyatında herhangi bir aksama olmadığını belirtti.
Haberde, El Ariş yakınlarında meydana gelen patlamanın gaz boru hattında kendiliğinden değil, kasıtlı bir saldırı sonucu meydana geldiği ifade edildi.
Radyo, Mısır yetkililerine göre, ilk patlamanın ardından doğal gaz boru hattı boyunca birkaç patlamanın daha meydana geldiğini ve belirli bir süre boru hattından gaz sevkıyatının durdurulduğunu ifade etti.
Bazı haber sitelerinde de boru hattına saldırının Sina’daki Bedeviler tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği öne sürüldü.
Basın mensupları, göstericilerin motorları çalışan tankların gitmesine engel olmak için meydana giriş yollarında yere oturduklarını belirterek, ordunun meydanda kalması yönünde sloganlar attıklarını kaydettiler.
Bu esnada, askerler ve göstericiler meydanı temizlerken, göstericiler askerleri, Mübarek yanlılarının olası saldırılarına karşı kendilerini barikat gibi koruyan tahrip olmuş askeri araçları buradan kaldırmamaları için ikna etmeye çalışıyorlar.
Resmi kaynaklara göre, salı ve çarşamba Mübarek yanlıları ve karşıtları arasında meydandaki çatışmalarda 8 kişi ölmüş, 900’den fazla kişi yaralanmıştı.
Binlerce Mübarek karşıtı gösterici dün geceyi çadırlarda geçirirken, meydanda dün gece duyulan silah sesleri kısa süreli paniğe yol açtı.
Bu arada, Mısır Maliye Bakanı Semir Rıdvan, Amerikan CNN televizyonuna yaptığı açıklamada, Mısır güvenlik güçlerinin gazeteci ve göstericilere karşı tüm kötü muamelelerinden ötürü özür diledi.
Pazartesi göreve atanan Rıdvan, "Kötü muamelekurbanı tüm gazetecilere, tüm yabancılara ve tüm Mısırlılara özürlerimi sunmak isterim" dedi.
Öte yandan, Brezilya’nın Sao Paulo kenti veArjantin’in başkenti Buenos Aires’te, Mısır’daki Mübarek karşıtı göstericilere destek gösterileri düzenlendi.
Buenos Aires’teki sol gruplar ve önemli bir Arapnüfusu bulunan Sao Paulo’daki göstericiler, "Yaşasın Arap devrimi" ve "Kahrolsun firavun" diye sloganlar atarak Cumhurbaşkanı Hüsün Mübarek’in istifasını istediler.
-KAHİRE’DEKİ MISIR MÜZESİNE SIKI KORUMA -Kahire’deki dünyaca ünlü Kahire müzesi ve paha biçilmez hazinesi, Mısır silahlı kuvvetlerinin koruması altında bulunuyor.
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek karşıtı gösterilerin merkezi ve sembolü Tahrir meydanındaki müzenin önünde konuşlu bir Abrams tankının yanı sıra, muhabere kıyafetli, ağır kasklı, kurşun geçirmez yelekli ve kalaşnikoflu askerler sürekli nöbet tutarken, bir yanda da itfaiyeciler bekliyor.
Mübarek karşıtı ve yanlısı göstericiler arasındaki kanlı çatışmalarda cephe hattını oluşturan bulvar üzerinde, müzeye girmeyi başaran ve altın arayan kimliği belirsiz kişiler, meşhur müzenin camlarını kırdılar ve 70 kadar tarihi esere zarar verdiler.
Gösterilerin ilk başladığı günlerde, insan zinciri oluşturan halk, yaklaşık 100 bin tarihi eserin sergilendiği müzeye girişleri engellemeye çalışmıştı.
Mısır Eski Eserler Bakanı Zeki Havas, şu anda müzenin çok iyi korunduğu ve herhangi bir zarara uğrayacağı endişesi taşımadıklarını belirterek, aralarında iki Tutanhamun heykelinin de bulunduğu zarar gören tüm tarihi eserlerin onarılabileceğini ve hiçbir tarihi eserin çalınmadığını söyledi.
-CUMHURBAŞKANI MÜBAREK, YENİ KABİNEYLE BİR ARAYA GELDİ-Bu arada resmi Mena ajansının bildirdiğine göre, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, yeni hükümetin bakanlarıyla bir toplantı yapıyor.
İsyan hareketini yumuşatmak için geçen hafta oluşturulan yeni kabineyle Cumhurbaşkanı Mübarek’in ilk buluşmasının ayrıntıları açıklanmadı.
Öte yandan, Mısırlı Nobel barış ödülü muhalif Muhammed El Baradei, Almanya’nın Der Spiegeldergisine verdiği demeçte, "kansız bir geçiş süreci için öncelikle Mısır Genelkurmay Başkanı ile görüşmeyi tercih ettiğini" söyledi.
"Kansız bir geçişi nasıl yapabileceğimi incelemek için öncelikle komutanlarla görüşmeyi tercih ederim" diyen El Baradei, 29 yıldır görevde bulunan Cumhurbaşkanı Mübarek’i kabul edecek bir Arap ülkesinin şüphesiz olacağını, Bahreyn’den konuşulduğunu kaydetti.
MISIR-İSRAİL SINIRI YAKININDA DOĞAL GAZ BORU HATTINDA PATLAMASina yarımadasında, İsrail ile Mısır sınırı yakınındaki bir doğal gaz borusunda meydana gelen patlamanın, Sina’daki Bedevilerin saldırısından kaynaklanmış olabileceği ileri sürüldü.
İsrail radyosu, konuyla ilgili verdiği haberinde, Mısır Gaz şirketi EMG’ye dayanarak, patlamanın İsrail-Mısır doğal gaz boru hattına yakın olmadığını, tam tersine Ürdün’e gaz sağlayan borulara yakın bir yerde meydana geldiğini bildirdi. Radyo, Mısır’dan İsrail’e gaz sevkıyatında herhangi bir aksama olmadığını belirtti.
Haberde, El Ariş yakınlarında meydana gelen patlamanın gaz boru hattında kendiliğinden değil, kasıtlı bir saldırı sonucu meydana geldiği ifade edildi.
Radyo, Mısır yetkililerine göre, ilk patlamanın ardından doğal gaz boru hattı boyunca birkaç patlamanın daha meydana geldiğini ve belirli bir süre boru hattından gaz sevkıyatının durdurulduğunu ifade etti.
Bazı haber sitelerinde de boru hattına saldırının Sina’daki Bedeviler tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği öne sürüldü.
Acılı Eş İçini Döktü
Defne Joy Foster'ın ölümünden sonra ortaya atılan iddialar eşi İlker Yasin Solmaz'ın acısını ikiye katladı. Hukuki yollara başvurmaya hazırlanan Solmaz; yakın arkadaşı Arda Esen'e, 'Defne'nin ihanet ettiğine inanmıyorum' dedi
Akşam Gazetesi'nin haberine göre, Hıncal Uluç'un, Kerem Altan'ın evinde ölü bulunan Defne Joy Foster hakkında kaleme aldığı yazı tüm dikkatleri Foster'ın acılı eşine çevrilmesine neden oldu. Korkmaz, iddialara arkadaşı Arda Esen aracılığıyla cevap verdi. Esen, o gece yaşananları anlattı:
KåBUS DEVAM EDİYOR
O gece biz Yasin'le birlikte Beyoğlu'nda bir yönetmenle iş yemeği yiyorduk. Defne'yle çok yakın bir yerdeydik. Bizim bulunduğumuz ortam çok stresli olduğu için Yasin, Defne'nin arkadaşlarıyla eğlenmesine izin verdi. 'Hadi bu gece de arkadaşlarıyla gezsin' dedi. Defne ile İlker etle tırnak gibiydi, ayrı ayrı gezmezlerdi. Defne, İlker'i aradı, 'Siz de buraya gelin' diyerek bizi çağırdı. Ama iş yemeğinde olduğumuz için gidemedik. Yemek uzadı, saat 03.30'da çıktık. Yasin telaşlanarak eve gitti. Onu beklerken uyuya kalmış, sabah da polisten gelen telefonla güne başladı. O kabus hala devam ediyor. İlker, 'Sadece tek bir gece ayrıydık, niçin böyle oldu' diyor ve yaşananlara anlam veremiyor.
O gece biz Yasin'le birlikte Beyoğlu'nda bir yönetmenle iş yemeği yiyorduk. Defne'yle çok yakın bir yerdeydik. Bizim bulunduğumuz ortam çok stresli olduğu için Yasin, Defne'nin arkadaşlarıyla eğlenmesine izin verdi. 'Hadi bu gece de arkadaşlarıyla gezsin' dedi. Defne ile İlker etle tırnak gibiydi, ayrı ayrı gezmezlerdi. Defne, İlker'i aradı, 'Siz de buraya gelin' diyerek bizi çağırdı. Ama iş yemeğinde olduğumuz için gidemedik. Yemek uzadı, saat 03.30'da çıktık. Yasin telaşlanarak eve gitti. Onu beklerken uyuya kalmış, sabah da polisten gelen telefonla güne başladı. O kabus hala devam ediyor. İlker, 'Sadece tek bir gece ayrıydık, niçin böyle oldu' diyor ve yaşananlara anlam veremiyor.
İhanete inanmıyorum
İLKER Yasin Korkmaz'ın, Kerem Altan'ın ifadelerine dayanarak o gece yaşananların gerçek olduğunu düşünmediğini söyleyen Arda Esen, 'Sonuç olarak orada ne yaşandığını hayatta olan kişinin beyanatıyla biliyoruz. Ama ölmüş kişinin ağzından o gece yaşananları bilmiyoruz, mevcut yazılanları değerlendiriyoruz. Yasin, basının gözümüze soktuğu şekilde eşinin kendisini aldattığına inanmıyor. Olayın o noktaya nasıl geldiğini bilmiyoruz. Yasin'in, Defne'nin kendisini sevdiğinden şüphesi yok ve ona zerre kadar kızgınlık duymuyor' diye konuştu.
İLKER Yasin Korkmaz'ın, Kerem Altan'ın ifadelerine dayanarak o gece yaşananların gerçek olduğunu düşünmediğini söyleyen Arda Esen, 'Sonuç olarak orada ne yaşandığını hayatta olan kişinin beyanatıyla biliyoruz. Ama ölmüş kişinin ağzından o gece yaşananları bilmiyoruz, mevcut yazılanları değerlendiriyoruz. Yasin, basının gözümüze soktuğu şekilde eşinin kendisini aldattığına inanmıyor. Olayın o noktaya nasıl geldiğini bilmiyoruz. Yasin'in, Defne'nin kendisini sevdiğinden şüphesi yok ve ona zerre kadar kızgınlık duymuyor' diye konuştu.
‘Bebeğini 1 hafta önce sütten kesti’
Foster’ın arkadaşı ve komşusu CNN TÜRK spikeri Pınar Esen, ortaya atılan spekülasyonlara tepki gösterdi. Foster’ın eşinden ayrı yaşadığı, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olduğu yönündeki iddiaların yalan olduğunu söyleyen Esen, “Defne eşine ve oğluna aşkla bağlı bir kadındı. Hatta aşktan gözü dönüp evlendi. Bir ara Yasin’le her şeyi bırakıp Asos’a yerleşip orada otel açtılar. Sonra İstanbul’a döndüler. Birbirlerine âşıklardı. Defne, Can’ı sütten bir hafta önce kesti. Sanat dünyasında kaç tane kadın 18 ay bebeğini emzirir? O kadar düşkündü bebeğine. Bebek emziren bir kadın alkol, uyuşturucu alabilir mi?” dedi.
Foster’ın arkadaşı ve komşusu CNN TÜRK spikeri Pınar Esen, ortaya atılan spekülasyonlara tepki gösterdi. Foster’ın eşinden ayrı yaşadığı, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olduğu yönündeki iddiaların yalan olduğunu söyleyen Esen, “Defne eşine ve oğluna aşkla bağlı bir kadındı. Hatta aşktan gözü dönüp evlendi. Bir ara Yasin’le her şeyi bırakıp Asos’a yerleşip orada otel açtılar. Sonra İstanbul’a döndüler. Birbirlerine âşıklardı. Defne, Can’ı sütten bir hafta önce kesti. Sanat dünyasında kaç tane kadın 18 ay bebeğini emzirir? O kadar düşkündü bebeğine. Bebek emziren bir kadın alkol, uyuşturucu alabilir mi?” dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)